Akışına bırakamayacak kadar boşluktayım. Çünkü eğer bir de
ben bırakırsam kaybolurum o boşlukta ve fark edilmediğim için kimse kurtaramaz
da beni. Evet sadece yüksek perdedeyken ve saçmalarken fark ediliyorum ve
bunlarsa beni daha da yalnızlaştırıyor. Benim için organize edilmemiş mutluluklardan
kendime pay biçip fazla kapıldığımda, umutsuzluğa sürükleniyorum hemen
akşamına. Sanıldığının aksine çok kırılgan ve alınganım da. Unutmamak ise
sonum! İnsanların beni sevdiğini hissedememek ya da hissettirmemeleri beni
duvarlar örmeye mecbur bırakıyor. Belki de gerçekten sevmiyorlar. İnanki bilmek
istemiyorum! Ama şunu iyi biliyorum: bende hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Eskiyi
unutamayan, takılıp kalan ben; -ne tezat ki- eski ben olamıyorum. "Tutarlılık"
diye övünüp durduğum bu belanın beni nasıl tükettiği de malum; artık sadece
zaman öldürüyorum. Daha doğrusu o beni öldürüyor.