15 Nisan 2019 Pazartesi

İçimdeki Yara


İçimdeki parçanı koparıp aldın.
Şimdi o boşlukla yaşamaya çalışıyorum.
Kendimden öyle çok şey kaybediyorum ki
Bıçaklasalar bu kadar kanayamazdım.

O boşluğu elbet dolduracağım; doldurmalıyım.
Ama senle olmayacağı kesin.
Çünkü giderken götüren, gelirken getiremiyor koparıp aldığını.
O kopardığın uymayacak artık bu boşluğa.
Alıp götürdüğünden daha büyük artık içimdeki yara.

Yine şiir oldu bir hikayem daha.
Yine senden başka herkes biliyor seni.
Çünkü bu yola adım atarken kendimden geçmiştim,
Ama şimdi geri dönüyorum ve senden geçmekteyim.

29 Mart 2019 Cuma

Sıra'dan

Tam kendimi çözdüm derken yeni bir arafım oldu. Henüz tarafı olamadım, içinden çıkamadım. En iyi bildiğim şeyi yapıyorum: dibine kadar batıyorum! Şarkıda diyor ya ''aşk değil, sevgi değil; başka bir şey bu''. Adı yok. Tadıysa bazen güzel bazen ölüm.

Bir ''Sen'' meselesi değil bu. Her şey benim ne istediğimle ilgili. Ve ben gördüm ki bana ait olsun istiyorum. Ama'sı, acaba'sı, keşke'si olmasın. ''İyi ki'' olarak başlamışken cümlem, bitecekse bile ''İyi ki'' olarak kalsın.

Komşuyla ekmeğini paylaşmak değil ki bu: paylaşılmıyor insan! Biraz onun biraz bunun olunmaz. Her hayata bir parça dokunup paramparça bırakılmaz. Sözler yoktu biliyorum. Ama her zaman bir söze de gerek duyulmaz. Söz bazen sadece hissetmektir. Ben o sözü hissetmişim kendimce. Yüzeysel sandığım derinlerime işlemiş. Peki sende durum ne biliyor musun? O kadar uzaksın ki yakınlığıma. Yaşanan onca şeyin varlığına ihanet! Ben işte en çok buna kırılıyorum. Hadi beni geç. Dön bir bak, güzel değil miydi?

Şu an ''ne istiyorsun?'' dediğini biliyorum. Ben listende ''sıra'dan'' biri olmak istemiyorum. Ve biliyorum; listen sadece bir süreliğine kısa kalacak, yerim dolacak.

Ne istediğim belli mi artık? Yüksekten düşmek istemiyorum sadece, daha fazlası değil. Çünkü hak etmiyorum. Bu durum beni başka biri yapıyor ve ben yeni beni sevmiyorum. Ben artık kendimi istiyorum ve bu yüzden kalanımı alıp gidiyorum. Daha fazla gözümde düşmeden, basitleşmeden... ''İyi ki'' olarak kal diye.

12 Nisan 2015 Pazar

Diyebilirim/Diye Bilirim

İlk diyebilirim... İlk defaydı bu severken sevilişim. ''Bu defa şiir olmayacak'' dedim. Gözyaşı da olmayacak. Mutluluk için bile! ''Beklediğime değdi'' dedim. Üstelik tam da vazgeçmiştim. Hatta bu yüzden kabullenmemek için direndim. En sonunda ''Tamam'' dedim. Güvenimi de boşa çıkarmadı Allah için. Zaten sorun da bu galiba. Belki nefret etsem, durup durup nefes almayı unuturcasına ağlamam. Biliyorum, biri bana zarar verse zerre heba etmem kendimi onun için. Ama tarifsiz bir şey yaşıyorum şu an. Zaten bu yüzden satırları da karalayıp duruyorum. Sahip olur gibi, ait hisseder gibi, yıllardır hatta bir önceki hayatımızda bile birlikteymişiz gibi seviyorum. Yıpratıcı ve sonu getiren saçmalıklara rağmen.

Daha önce hiç bu şekilde üzülmemişim gibi hissederek üzülüyorum. Hiç şahit olmadınız biliyorum. İnandırıcı gelmiyordur bu okuduklarınız onun için. Benim asıl arkadaşım satırlarım olduğu için, gülen yüzüm ya da sivri dilim denk gelmiştir sizlere. Ama ben sandığınız kadar duygusuz ya da güçlü değilim. Zordur benim benimseyip sevmelerim, kolaydır küsüp silmelerim. Zor sevdim ve kolay küstüm yine. ''Saçmalıklar'' işte!!!

Bu saçmalıklar reddedilmedi ya da bu saçmalıkların savunulmasından vazgeçilmedi. Ve ilerisini göremedim. Sandığının aksine ego, gurur ya da blöf değildi benimkisi. Sadece hassaslığım, kırgınlığımdı. Hiç tanınmamışlığımdı, el görülüşüm ve Gizem olarak kabul edilmeyişimdi.

Benim için ne kolaydı ki?
Ben kafamda her gün ileride bizi bekleyen zorlukların ve başrolünde olabileceğimiz onlarca senaryonun provasını yaparken sence benim için kolay olan neydi? Ve sen bir dolu saçmalığı ölçüp biçmeden dile getirdiğinde her şey daha zor olmadı mı?

Sana acımak bir yana, seninle gurur duyup elini tutmayı zaten tercih etmişim ben bir kere. Sorguladığın, korktuğun da ne! Yakıştırıp yanlış anladığın ve yargıladığın şeye hiç değinmiyorum bile!

Şimdiyse zorla kaybettin ve beslendiğin yalnızlığına geri döndün. İşte ilk defa dün acıdım ben sana. Kendimden ya da bizden çok sana üzülüyorum şimdi. Umarım iyi ve mutlu olursun.

Ben yine sıfıra döndüm. Yine tabularıma sarıldım. Yine vazgeçtim; iyi, güzel her şeyden. Hayallerimden, mutlu olmaktan, sevmekten, sevilmekten, güvenmekten... Hayatta bir defa olurdu zaten. O da bitti ''saçmalıklar'' yüzünden. İlk diye bildim, son diye bilirim.

5 Mart 2014 Çarşamba

Sen Kokan Bir Ayrılık Bıraktın Geriye...

Saat ayrılığa 4 var...
Fark ettim
Emin oldum
Söyledim
Bitti

Saat ayrılığı 4 geçiyor...
İnanmadı
İstemedi
Kabul etti
Gitti

Aslında her şey tam tersiydi...

Bu ayrılık sen kokuyor
Her defasında burnumun direği sızlıyor
Derin bir nefes daha çekiyorum içime
Ve benden başka kimse bunu bilmiyor...




8 Şubat 2014 Cumartesi

O Beni Öldürüyor...

Akışına bırakamayacak kadar boşluktayım. Çünkü eğer bir de ben bırakırsam kaybolurum o boşlukta ve fark edilmediğim için kimse kurtaramaz da beni. Evet sadece yüksek perdedeyken ve saçmalarken fark ediliyorum ve bunlarsa beni daha da yalnızlaştırıyor. Benim için organize edilmemiş mutluluklardan kendime pay biçip fazla kapıldığımda, umutsuzluğa sürükleniyorum hemen akşamına. Sanıldığının aksine çok kırılgan ve alınganım da. Unutmamak ise sonum! İnsanların beni sevdiğini hissedememek ya da hissettirmemeleri beni duvarlar örmeye mecbur bırakıyor. Belki de gerçekten sevmiyorlar. İnanki bilmek istemiyorum! Ama şunu iyi biliyorum: bende hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Eskiyi unutamayan, takılıp kalan ben; -ne tezat ki- eski ben olamıyorum. "Tutarlılık" diye övünüp durduğum bu belanın beni nasıl tükettiği de malum; artık sadece zaman öldürüyorum. Daha doğrusu o beni öldürüyor. 

3 Eylül 2013 Salı

20, 21, 22...

Sözüm geçmiyor kendime. Sağa sola dağıttığım öğütlerle tükettim ben kendimi. Bu farklı bir yaşlanma. Yaş almadan, yaşamadan… Planım yok hiçbir şey için. Sanki gelecek hiç gelmeyecek gibi. Soğuk bir korku var yalnızca. Sağ olsun beni tek başıma bırakmayan! 

Donatılmış bir masada boş kadehler. Aslında o kadehler hiç dolmadı ve aslında hiçbirinin birer sahibi de olmadı. Ben koydum onları. Donattığım masayı süslemek içindi hepsi. Bu dürüstlük için, bu saygı için, bu sadakat için, bu anlayış için, bu sevgi için, bu mutluluk için, bu vefa için, bu aşk için… Bu yemeğin şarkısı da hiç olmadı. Çiçekleri ise hiç solmadı çünkü sahteydi. Ve beni bu uykudan karanlık uyandırdı. Mumların son kıvılcımında gördüm ben karanlığı, aslında aydınlığı. Gözümden boğazıma oradan da göğsüme yerleşen bu düğüm… Kördüğüm… Çözemedim, kesip atamadım da. Masaya bıçak koymamışım. Yani ben kimseyi kanatmamışım! Ve kimseyi kanatmamamın bedelini ödüyormuşum meğer! İyi bir insan olmanın bedelini sayelerinde kendime yarattığım çıkmazlarımda elim kolum bağlı kaybolarak ödüyormuşum! Sonra bir de baktım bu ödemeyi kendimden; kendimi tüketerek yapmışım. 

Evet aç kurtlar artık masayı yağmalayabilirsiniz.


[04.09.1991-04.09.2013]

27 Temmuz 2013 Cumartesi

bilebilemedim bile...


Unutmayı, durulmayı, bir nefeste soluklanmayı özledim...  
Kalıp savaşmayı ve de kazanmayı, olmadı bırakıp kaçmayı çok istedim… 
Evet Kaldım… Ama olduğum yerde olduğum gibi…  
Peki iyiye mi gidiyorum kötüye mi??? 
Hayır hayır ben kalakaldım! Gidemedim bile.  
Bilemedim hiçbir zaman, sen iyi miydin kötü müydün? İyiye mi gidecektim kötüye mi?  
Bilebilemedim bile…